Tlos.
Likya'nın en önemli yerleşimlerinden biri olan
Tlos Antik Kenti,
Fethiye İlçesi’nin yaklaşık 42 km doğusundaki Yaka Köyü sınırları içerisinde kalmaktadır. Bölgenin en yüksek dağları olan
Akdağlar'ın (Kragos) sarp batı yamaçlarında başlayan antik yerleşim,
Eşen Nehri'nin getirdiği alüvyonlarla oluşmuş vadi düzlüğüne kadar ulaşır. Ayrıca güneydeki
Saklıkent Kanyonu ile kuzey yönde bulunan Kemer Beldesi antik kentin egemenlik sınırlarını çizer. Savunmaya elverişli dağlık arazi yapısı ve
Eşen Ovasına hakim konumuyla öne çıkan kentin antik komşuları arasında kuzeyde
Araxa, kuzeydoğuda
Oinoanda, kuzeybatıda
Kadyanda, güneyde
Xanthos, güneybatıda
Pınara ve batıda
Telmessos
şehirleri yeralmaktadır. Böylece Tlos yerleşiminin başka hiçbir Likya
kentinde olmadığı kadar geniş bir coğrafyaya yayıldığı anlaşılır ki,
bundan dolayı Hitit kaynaklarında Tlos için “şehir” yerine “ülke”
ifadesi kullanılmıştır. Gerçi Tlos Antik Kenti için kullanılan ülke
ifadesi şaşırtıcı gözükmektedir. Ancak ele geçen yazıtlardan antik
kentin çok sayıda semt ve mahallelerden oluştuğu, çevresinde ise merkeze
bağlı pek çok köy yerleşiminin bulunduğu bilinmektedir.Eski Yunan mitoslarına göre her antik kentin bir kuruluş efsanesi ve bir
de kurucu kahramanı vardır. Tlos'un kuruluş efsanesi de Hellen
mitoslarına dayandırılmış ve Tlos kent adının Tremilus ile
Praksidike’nin dört oğlundan biri olan “Tloos”dan geldiğine
inanılmıştır. Hatta Pinaros, Xanthos ve Kragos’un onun kardeşleri olduğu
kabul edilmiştir. Bahsi geçen mitolojik aktarımların en erkeni,
MÖ 5. yüzyıla
tarihlenen tarihçi Herodotos’un çağdaşı ve ayrıca Homeros ekolünden
geldiği bilinen Halikarnasos’lu Panyasis’e aittir. Benzer bir inanışın
uzun yıllar boyunca kabul gördüğünü gösteren diğer bir antik kaynak ise,
MS
6. yüzyılda
yaşadığı kabul edilen Byzantion’lu Stephanos’dur. Stephanos Byzantinos
yazdığı “Ethnika” isimli coğrafi kitapta Panyasis’in aktarımlarını aynen
kopyalamıştır.
Homeros zamanından itibaren bilinen tüm antik kaynaklarda Likya halkının
Hellen kökenli olduğu vurgulanmıştır. Bundan dolayı, özellikle batı ve
güney Anadolu kıyılarında filizlenen gelişmiş kültürlerin
yaratıcılarının,
MÖ 12. yüzyıl öncesinde Dor istilasından kaçan ve Anadolu’ya sığınan Akha Hellenleri olduğu kabul edilmektedir. Ve hatta
Troya savaşı
ardından ülkesine dönmeyen bazı Akha ordularının da bu bölgelere
yerleştiğine inanılmaktadır. Ancak bu inanışın gerçeği ne kadar
yansıttığı tartışma konusudur. Çünkü Homeros, İlyada destanında tüm
Anadolu halklarının birleşerek Troya önlerinde Akha birliğine karşı
savaştığını etraflıca anlatmıştır. Anadolu halklarının dış güçlere karşı
oluşturduğu bu birliktelik Troya savaşları öncesinden de bilinmektedir.
Örneğin Hitit Kralı
II. Muwattali ile Mısır firavunu
II. Ramses
önderliklerinde gerçekleşen Hitit-Mısır savaşı esnasında, tüm Anadolu
halkları bir araya gelerek Hitit’lerin yanında savaşmıştır. Bu
birliktelik, daha sonra II. Hattuşili zamanında imzalanan Kadeş Barış
Antlaşması’nda da kendini gösterir. Dolayısıyla Homeros ve onu izleyen
tüm antik kaynak aktarımlarında Anadolu halklarının hellenleştirilme
ideolojisi politik bir olgudan öteye gidemez nitelikte gözükmektedir.
Çünkü bu ideoloji ilk kez Homeros aktarımlarında vardır ve
MÖ 8. yüzyıldan
önce bu teori ile ilgili hiçbir yazılı belge bulunmamaktadır. Anadolu
ve Mısır’dan bilinen yazılı belgeler ise, mevcut inanışın tam tersi bir
bilimsel gerçeğe işaret etmekterdir.
Likyalıların daha ege göçleri öncesinde bu topraklardaki varlığı bugün
epigrafik ve arkeolojik buluntularla belgelenmiştir. Örneğin bölgenin
coğrafi olarak tanımlanmasında kullanılan Lukka/ Lukki ifadeleri hem
Hitit hem de Mısır metinlerinden,
MÖ 15. yüzyıldan
itibaren bilinmektedir. Gelidonya Burnu ve Uluburun batıkları ise
dönemin arkeolojik kalıntılarını oluşturur. Benzer Bronz Çağ
buluntularına son yıllarda kıyı Likya şehirlerinde de rastlanılmaktadır.
Dolayısıyla Likyalıların Hellen soylu olduğu ve isimlerini Atina kralı
Pandion’un oğlu Lykos’dan aldığı mitos inancı gerçeği yansıtmamaktadır.
Doğrusu, Lykia ifadesinin yunancalaştırılmış bir kelime olduğudur. Diğer
yandan Likyalılar kendilerini Trmmili, ülkelerini ise Trmmise olarak
tanımlamışlardır. Homeros’un Likyalılar için kullandığı Termilai ifadesi
Trmmili ile özdeştir. Trmmili ya da Termilai kelimelerinin bugünkü
Dirmil/ Altınyayla yerleşimi ile aynı olduğu, Claudius Dönemi’nde
dikilen Patara Yol Klavuz Anıtı üzerindeki Trimili ifadesiyle kesinlik
kazanmıştır. Bununla da Herodotos’un Trmmili halkının Girit adasından
geldiği aktarımının gerçeği yansıtmadığı anlaşılır. Eğer Likya halkı
bölgeye başka bir yerden göç ederek gelmiş ise, onların anavatanı Eşen
Irmağı’nın doğduğu ve bereketli toprakların bulunduğu bugünkü Dirmil ve
yakın çevresi olmalıydı.
Tlos isminin de Hellenler’le hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Tlos kent
adı Likçe bir ifade olan “Tlawa” kelimesinden türetilmiştir. Tlawa ismi
ise, MÖ 15. yüzyıldan itibaren Hitit metinlerinde pek çok kez
karşılaştığımız Lukka toprakları içerisindeki “Dalawa” yerleşimi ile
özdeştir. Dalawa isminin geçtiği Hitit kaynakları arasında
Konya-Yalburt’da bulunan ve üzerinde büyük Hitit kralı
IV. Tuthaliya'nın
(MÖ 1250-1220) Lukka seferinin anlatıldığı açık hava tapınağı
ortostatları büyük önem taşımaktadır. Sözkonusu ortostatlardan 14. ve
15. bloklar üzerinde: “Dalawa Ülkesi’ne indim. Dalawa Ülkesi’nin
kadınları ve çocukları önümde eğildiler”, ifadesi okunmaktadır. Yalburt
hieroglif yazıtlarından tüm Likya Bölgesinin Büyük Hitit Krallığı
Dönemi’ndeki varlığı ve Hititlerle olan yakın ilişkisi açıkça
görülebilmektedir.
Tlos ve yakın çevresinde Neolitik Dönem ile başlayıp Demirçağ’a kadar
kesintisiz devam eden yerleşim izleri tespit edilmesine rağmen, Demirçağ
başlangıcından MÖ 540 yıllarındaki Pers istilasına kadar geçen süreye
ait pek fazla arkeolojik buluntu ele geçmemiştir. Sadece MÖ 2. binyılı
sonlarına tarihlenen ve gri seramik olarak da adlandırılan küçük çömlek
parçaları ile az sayıda Geometrik Dönem seramikler ancak günümüze
ulaşabilmiştir. Sözkonusu döneme ait buluntular uzun yıllardır kazıları
devam eden diğer Likya kentlerinden bilinmektedir. Tlos Kazıları oldukça
yenidir ve dolayısıyla zaman içerisinde bahsi geçen döneme ait yeni
arkeolojik veriler beklenmektedir.
Başlangıçtan itibaren tüm Likya kentleri arasında ethnos-polis
düşüncesine dayanan askeri (symmachia-epimachia), politik (sympoliteia)
ve dini (amphiktionia) bir birliktelik bulunmaktaydı. Sözkonusu
birlikteliğin başlangıcı, MÖ 15. yüzyılda oluşturulan Batı Anadolu’daki
Assuwa/Arzawa konfederasyonuna tüm Likya kentlerinin “Luggalılar”
kimliği altında katılımında hissedilir. Benzer bir birlik oluşumu Hitit
Kralı
II. Muwattali ile Mısır Firavunu
II. Ramses
önderliklerinde gerçekleşen Hitit-Mısır savaşı esnasında “Lukka Ülkesi”
adıyla Hitit’lerin yanında yer almalarında da gözlemlenir. Lukka
kimliği altında Mısır’a ve Kıbrıs’a saldırmaları da yine bu birlik
oluşumunun somut bir göstergesidir. Bunlardan başka, Troya savaşları
esnasında Akha Hellenleri’ne karşı kral Sarpedon önderliğinde Lukka
ordularının da ön saflarda yer almaları, söz konusu birlik oluşumunun MÖ
2. binde ne kadar kuvvetli olduğunun önemli diğer bir ifadesidir. Likya
halkının bu organize görünümü sadece MÖ 2. binli yıllarla sınırlı
kalmamış, Demir Çağ’dan itibaren de pek çok benzer örnek olduğu
bilinmektedir. Herodotos’un Likyalılar ile ilgili aktarımlarında benzer
bir düşünce özellikle vurgulanmıştır. MÖ 452-445 yılları arasındaki Atik
Delos Birliği listelerinde “Likyalı” kavramının kullanılması, Pers veya
Yunan egemenliğine karşı Likya şehirlerinin ortak savunma yapma
planları yine bu birliktelik düşüncesinin somut göstergeleri olarak
kabul edilebilir.
MÖ 2. yüzyıl
ilk yarısındaki Likya Birliği kuruluşu öncesi basılan beylik dönemi
sikkelerin üzerinde kullanılan ortak semboller de yine birlikteliğe
işaret etmektedir. Likyalıların erken dönemlerde kendi aralarında
oluşturdukları birlik yapısı, MÖ 168/67 yıllarında kurumsallaştırılıp
resmileştirilmiş ve böylece, özünde Likya kentlerinin ve vatandaşlarının
demokratik bir anayasa çerçevesinde oylama esaslı, seçimle
yönetilmelerine dayanan Likya Birliği kurulmuştur.
Tlos Antik Kenti Xanthos, Patara, Pinara, Olympos ve Myra gibi birliğin
üç oy hakkına sahip en büyük altı şehrinden biri kabul edilmiştir. MS 43
yılında Roma İmparatoru Claudius Likya Bölgesi’ni bir Roma eyaletine
dönüştürür. Bu dönemde de Tlos birlik içindeki önemini korumuş ve
Metropolis ünvanını taşımaya devam etmiştir. Bu önemden kaynaklanmış
olsa gerek ki, Patara’da dikilen Yol Klavuz Anıtı’nda vurgulandığı gibi,
Likya yol ağı yedi farklı yönden Tlos’a bağlanmış ve güneyde
Xanthos’tan, güneybatıda Pinara’dan, batıda Telmessos’tan, kuzeybatıda
Kadyanda’dan, kuzeyde Araxa’dan, kuzeydoğuda Oinoanda’dan ve doğuda
Choma’dan gelen ticari yollar Tlos’da kesişmiştir. Bu güzergahların pek
çoğunun günümüzde kullanıldığı da bilinmektedir. Hristiyanlık Dönemi’nde
Tlos, Likya’nın önemli piskoposluk merkezlerindendir. Bu dinsel önemin
MS 12. yüzyıla kadar devam ettiği arkeolojik verilerle belgelenmiştir.
Tlos, Likya sınırları içerisindeki önemini Osmanlı Dönemi’nde de
hissettirir. Bölgeye en son 19. yüzyılda gelen ve “Kanlı Ali Ağa” olarak
ünlenen Osmanlı Derebeyi, Tlos Akropolünün zirvesine antik dönem
kalıntılarını da kullanarak şatosunu inşa etmiştir. Bugünkü modern Yaka
Köyü antik Tlos yerleşiminin üzerine kurulmuştur.
Her ne kadar Likya kentleri arasında sürekli ortak bir birliktelik
gözlemlense de, MÖ 540 yıllarında Harpagos önderliğinde Pers ordularının
Likya’yı istila etmesiyle bağımsızlık yitirilir ve
Beylikler Dönemi
sonuna kadar tüm Likya Bölgesi Pers egemenliği altında kalır. MÖ 360
yıllarında Perikle’nin Perslere karşı başlattığı bağımsızlık savaşının
başarısızlıkla sonuçlanması ardından Likya kısa bir süreliğine Karya
Bölgesi’ne bağlanır. MÖ 334/33’te Büyük İskender Likya’ya egemen
olmuştur. İskender’in ölümünün ardından egemenlik sırasıyla
Antigonoslar, Ptolemaioslar, Seleukoslar ve Rodos arasında sürekli el
değiştirmiştir. Likya’nın bu karmaşık dönemi, MÖ 168/67 yıllarında Roma
Senatosu tarafından Likya’nın bağımsızlığının tanınması ve Likya
Birliği’nin resmileştirilmesiyle son bulur.
Bilgi :Vikipedi
Fotoğraf :Şule Öztürk